17 Mart 2011

Elveda satırlarımla yorduklarım...


Elvedayla başladı benim hayatım,
Sancılı, sessiz ve bir nefese bir can verir gibi...
Doğduğunda annesini kaybeden bir bebek gibi,
Adeta; aldığın nefesin vergisidir kaybetmişliğin, karşı çıkmak anlamsız...
Hani o "kader" deyip susulası,
Hani boğazında bir düğüm ve kördüğümün kayıp pusulası...
Ah unutulası sevdam!
Kılını kıpırdatmıyor sanki zaman, hep "şimdi" diyor insan,
Şimdi gitmeliyim, elvedaya gebe bütün hayatım için...
Şimdi gitmeliyim, tam şimdi burda bitmeliyim...
Bir elvedayı daha yazmaz kalemim...







Not:
Sanırım artık gitme vakti, zaten kimsecikler kalmamış bloggerde. :)
Hüznüme ortak olan, satırımla yorduklarım herkese elveda...
Bu yazıyı okuyan olacak mı o bile şüpheli ama neyse...
Yazmak elimde olmayan birşey, biliyorum yine yazacağım
ama paylaşmanın bi anlamı kalmamış sanırım,
belki yazacak bi yer bulamazsam yine buraya yazarım :)
Çünkü çaresizlik vazgeçememenin en korkunç sebebidir...


Herşey için teşekkürler...
Her biriniz; hiç samimiyetle yaklaşamasamda iyi insanlardınız,
İyi kalın, Sağlıcakla kalın, Hoşçakalın...

25 Şubat 2011

Olay yeri



Yitiriyoruz sevdayı ansızın, bir ezber siliniyor ve biz vurdumduymaza dönüyoruz.
Gözümüzden düşüyor sevda, en sessiz hıçkırıklara tanık oluyor yüzümüz.
Ağlamayı bile unutmuşuz, öyleya o ana kadar gülüyorduk biz. Gülüyor-duk...
Tutmayı unutalı çok olmuş, düşüyor sevda ve biz sadece bakıyoruz...
Ama son kez tutmalıyız ellerimizi, göz göze, sessiz bir veda, en olağanı...
En sessiz olay yerine tanık oluyor zaman, sağ kalan herkes katil.
Gitmek gelmez akla o an, ta ki sırt sırta dönünceye kadar.
Gitmeleri bile unutmuştuk oysa.
Unuttuğumuz ne varsa oracıkta yeniliyoruz ona...
Saniyeye iki adım düşüyor payımıza, bir sen bir ben... Gidiyoruz...
Arkamıza bakmayı bile unutuyoruz orda, yeni bir yenilgi daha...
Oysa biz hep bakacağız arkamıza, katlettiğimiz sevdamıza...
...
Elim cebime gidiyor, senin hediyen bir çakmak orada yakıyor beni.
Soluksuz kalıyor sigaram, ateşsiz ve elim dudaklarıma küs, uğramıyor nicedir...
Herşeyi duman ettikten beri böyle...




15 Şubat 2011

Eski...


Ve hissizleşir bedenim;
En son dokunuşunun üzerine bir takvim eskittim duvarımda,
Ve bir şehir terkettim bir caddesinde gururumu bıraktıktan hemen sonra.
Bir şiirlede mahvettim bütün günlerimi bir şarap eşliğinde;



Kimi sevsem sensin, hayret;
Sevgin hepsini nasılda değiştiriyor?
Gözleri maviyken yaprak yeşili,
Senin sesinle konuşuyor elbet,
Yarım bakışları o kadar tehlikeli.
Senin sigaranı senin gibi içiyor,
Kimi sevsem sensin, hayret;
Senden nedense vazgeçilemiyor...
Her şeyi terk ettim, ne aşk ne şehvet,
Sarışın başladığım esmer bitiyor.
Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli,
Dudakları keskin kırmızı jilet
Bir belaya çattık, nasıl bitirmeli?
Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor.
Kimi sevsem sensin, hayret;
Kapıların kapalı girilemiyor...
Kimi sevsem sensin, senden ibaret,
Hepsini senin adınla çağırıyorum,
Arkamdan şımarık gülüşüyorlar,
Getirdikleri yağmur, sende unuttuğum;
Hani o sımsıcak iri çekirdekli...
Senin gibi vahşi öpüşüyorlar,
Kimi sevsem sensin, hayret
İn misin cin misin anlamıyorum..."

                      Atilla İLHAN

Ve dilsizleşir kalemim;
En son şiirimin üzerine 'seni' eskittim...


10 Şubat 2011

Dönmemek


Saati yok, günü yok, ansızın gitmeliyim...
Bir akşam üstü mesela, güneş sırtımda.
Gölgeme baka baka gitmeliyim.
Hava soğuk olmalı, cebimde vakit geçirmeli ellerim...
Ellerini aramamalıyım...
Görmemem gerekiyor seni,
Gidiyorum dememeliyim, diyemem...
Belki başka bir şehir, hiç bilmediğimiz.
Gecesinde kaybolmadığımız,
Kahkahaların yankılanmadığı kulaklara,
Gitmeliyim gözden uzaklara...
Kırmızı ışığında durmadığımız yollar,
Ve durduğumuzda ağladığımız her an gibi.
İşte şimdi ağlamalıyız,
Diğerlerinden tek farkı; başkasının silmediği gözyaşlarımız.
Pes etmiş bir savaşçı kadar onursuz,
Geç kalmış bir bahar gibi umutsuz,
Ve gurursuz kalana dek,
Vefasızlığının içini kemirene dek ağlamak gerek...
Dilimden bir kaç satır dökülür uğruna,
Diğerlerinden tek farkı; yüklemi dönmemek...


1 Şubat 2011

İçimden...


Elini tutmadığım hergün diline düşüyorum akşamın,
Önce güneş batıyor, sonra da ben.
Karaları bağlıyorum istemesem de...
Tadılacak tek tat hüzün o saatlerde.
Bir haykırış gönderiyorum sonra ardından,
Kör bir aşığın sağır sevdası oluyorsun...
Öyleya duymuyorsun.
Duysaydın zaten kahrolurdun.
İyi ki gittin diyorum, iyi ki gittin...

Yüzünü görmediğim hergün hüzüne düşüyorum,
Önce sigaram yanıyor, sonra da ben.
Bu hergün böyle...
Artık ben hüzünü daha çok seviyorum...
Kalem düşüyor elimden,
Ve bir Polyanna kalemi alıyor elimden,
Tekrar tekrar yazıyor;
Olsun;
Ben hüznü daha çok seviyorum...
Ben hüznü daha çok seviyorum...
Ben hüznü daha çok...

İçine düştüğümden beri böyle...
İçinden düştüğümden beri...

Boşver kimse duymadı, sen bile; içimdendi...
Herşey içimden....

25 Ocak 2011

Güzüm...


Şahit mi arıyorsun hâlâ şeytanın avucunda?
Biri gitti ve diğeri bitti, işte bu kadar basit tercümesi.
Sığ sularında dâhi boğulurken sevdanın,
Derinlik mi arıyorsun hâlâ?
Kaç kulaç atarsan at, yelkenlidir ihanet.
Hep senden önce gelir...
Yetişemedin yeşilliğime sonbaharım.
Ne kadar erken gelirsen gel,
Hep senden önce gelir yazlar...
Ayazlar başlar uğuldamaya, tutunamazsın.
Ve ardından uğurlamaya gelir yapraklarım,
Sen gelirsin, ben dökülürüm...
Sen gelirsen; ben ölürüm...


24 Ocak 2011

Döndüm...




Olurya, biteriz birgün.
Kayıp bir şehir ilan edilir aşk,
Ve kaçışlar başlar biz'den...
Kayıklar dolusu ihanet,
Kürek kürek çekilir damarlardan sevda...
Olurya, biteriz birgün.
Bir can kırığı telaşıyla,
Bir fincan da gözyaşı olur
24 yılın hatrı, bilesin...
Ve bilmesin kimse;
Kayıp şehirde kaybolduğumu...
Soranlara döndü dersin.
Ben döndüm aşktan...